Gönderici Kim? – Siyasetin Görünmeyen Elini ve Gücün Dengesini Anlamak
Toplumsal düzenin karmaşık örgüsüne bakan bir siyaset bilimci olarak, her mesajın ardında bir “gönderici” olduğunu bilirim. Ama bu gönderici her zaman açıkça ortada değildir. Devletin açıklamalarından, medyanın manşetlerine, toplumsal hareketlerin sloganlarından bireylerin paylaşımlarına kadar her söz, bir güç odağından doğar. Gönderici kim? sorusu, sadece bir dil sorusu değil; aynı zamanda iktidarın doğasını anlamaya yönelik politik bir sorgulamadır.
Gönderici Kavramının Siyasal Anlamı
Dilbilimsel olarak “gönderici”, bir mesajı ileten kişidir. Ancak siyaset bilimi açısından gönderici, yalnızca bilgi ileten değil, aynı zamanda anlamı inşa eden aktördür. Devlet, medya, siyasi partiler, ideologlar, hatta bireyler – hepsi birer göndericidir.
Bu noktada Michel Foucault’nun iktidar analizine başvurmak gerekir. Foucault’ya göre iktidar, yalnızca baskı kuran değil, bilgi üreten bir güçtür. Yani gönderici, yalnızca mesajı taşımaz; gerçeği biçimlendirir. Bir politikacının “istikrar” kelimesini kullanışıyla bir gazetecinin “kriz” kelimesini seçişi arasında fark, göndericinin niyetini ve ideolojik yönelimini açığa çıkarır.
İktidar, Kurumlar ve Göndericinin Görünmezliği
Modern toplumlarda iktidar, doğrudan değil dolaylı biçimde işler. Bu nedenle gönderici genellikle görünmezdir. Devlet, yasalar aracılığıyla; medya, haber diliyle; eğitim sistemi, müfredat üzerinden mesaj gönderir. Bu mesajlar çoğu zaman “tarafsız bilgi” olarak sunulur ama her bilginin bir kaynağı ve bir yönlendirme amacı vardır.
Kurumlar, gönderen olarak toplumu biçimlendiren araçlara dönüşür. Eğitim, yalnızca bilgi aktarmaz; belli bir vatandaş tipi üretir. Medya, yalnızca haber vermez; algı oluşturur. Din kurumları, yalnızca inanç öğretmez; değer hiyerarşisi kurar. Bu bağlamda gönderici, her zaman bir iktidar stratejisinin parçasıdır.
İdeoloji ve Mesajın Şekillenmesi
Siyasal iletişimde gönderici, mesajını ideolojik bir çerçeve içinde kurar. Antonio Gramsci’nin “hegemonya” kavramı, burada belirleyici bir öneme sahiptir. Hegemonya, bir grubun değerlerini, inançlarını ve normlarını evrensel gerçekmiş gibi sunma gücüdür.
Bir siyasi parti lideri, “biz” diyerek konuştuğunda, aslında kimlerin dahil olup kimlerin dışarıda kaldığını belirler. Bu da göndericinin ideolojik gücüdür. Sözün kendisi masum değildir; her kelime bir seçimin, her vurgu bir niyetin sonucudur.
Gönderici burada yalnızca bir kişi değil, bir temsil biçimidir. Devlet, sermaye, medya veya sivil toplum kuruluşu fark etmez — hepsi anlam üreten ve toplumu belli bir yöne sevk eden birer gönderen mekanizmadır.
Toplumsal Cinsiyet ve Göndericinin Sesi
Siyasette erkeklerin ve kadınların “gönderici” olarak konumlanışı farklıdır. Erkek egemen siyaset, gücü merkezileştirme eğilimindedir; söylemi daha çok strateji, otorite ve denetim üzerine kurar. Kadınlar ise genellikle katılım, eşitlik ve toplumsal etkileşim üzerinden bir siyasal dil geliştirir.
Bu fark, sadece biyolojik değil, tarihsel bir deneyim farkıdır. Kadın siyasetçiler veya aktivistler, gönderici rolünü topluluk odaklı bir ilişki biçimiyle yeniden tanımlar. Örneğin Arjantinli lider Eva Perón ya da Türk siyasetinde Behice Boran, otoriter bir sesle değil, toplumsal dayanışmanın diliyle mesajlarını iletmişlerdir.
Bu durum siyaset bilimi açısından, iletişimin cinsiyetli bir alan olduğunu gösterir. Erkek siyasal aktörler çoğu zaman “güç gösterisi”ni merkeze alırken, kadın aktörler “iletişimin” kendisini politik bir araç olarak kullanır. Her iki yaklaşım da iktidar üretir; ancak yöntemleri farklıdır.
Vatandaşlık, Katılım ve Yeni Göndericiler
Günümüz demokrasilerinde gönderici artık yalnızca devlet değildir. Sosyal medya, aktivizm ve dijital platformlar, bireyleri de birer gönderen konumuna taşımıştır. Artık her yurttaş, kamusal tartışmalara müdahil olabilen, fikir üreten bir aktördür.
Ancak bu durum yeni sorular doğurur: Gerçek gönderici kim?
Algılarımızı kim şekillendiriyor?
Bir tweet, bir haber başlığı ya da bir siyasi kampanya gerçekten bireysel mi, yoksa arkasında organize bir güç mü var?
Bu sorular, çağdaş siyaset biliminin temel tartışma alanlarındandır. İletişimin demokratikleşmesiyle birlikte, güç ilişkileri de çok merkezli hâle gelmiştir. Ancak bu çoğulculuk, beraberinde bilgi kirliliğini, manipülasyonu ve “görünmez göndericileri” de getirmiştir.
Sonuç: Gönderici Görünür Olmalı mı?
Siyasette her mesajın bir göndericisi vardır — bazen devlet, bazen birey, bazen algoritma. Ancak en kritik soru şudur: Gönderici görünür olmalı mı?
Demokratik toplumlarda şeffaflık, iktidarın denetlenebilir olmasının temel koşuludur. Dolayısıyla siyasal göndericinin kimliğini gizlemesi, iletişimi bir manipülasyon aracına dönüştürür. Ancak kimi zaman görünmezlik, direnişin de stratejisi olabilir. Feminist hareketler, çevrimiçi kolektifler veya anonim sivil direniş grupları, güç dengesini bozmamak için anonimlikten faydalanır.
Sonuçta gönderici, sadece mesajı başlatan değil; toplumu yönlendiren, anlam üreten ve iktidarı paylaşan aktördür. Kim olduğunu bilmek, siyaseti anlamanın en radikal adımıdır.
Etiketler: #Gönderici #SiyasetBilimi #İktidar #İdeoloji #ToplumsalCinsiyet #Demokrasi #Vatandaşlık #Kurumlar #Foucault #Gramsci